Güzel ve Çirkin Masalı

Madame de Beaumont'un eserlerinden olan Güzel ve Çirkin hikayesini sizin için derledik, haydi hep beraber okuyalım :)


Bir zamanlar varlıklı bir tüccar varmış. Üç kızı olan bu tüccarın kızlarının ikisi son aşama bencilmiş. Fakat üçüncüsü, şu demek oluyor ki adı Güzel olanı hem iyi hem de sevgi doluymuş. Bigün tüccar, gemilerinin şiddetli bir fırtınada batmış olduğu haberini almış. Zavallı adam varını yoğunu yitirmiş, geriye bir tek kasabadaki minik evi kalmış. Açgözlü iki kardeş bu durumdan asla hoşlanmamışlar. Yatakta yatmak ve oflayıp puflamaktan başka bir şey yapmaz olmuşlar. Evin tüm işleri Güzel’e kalmış.
Bir vakit sonrasında tüccar yitik gemilerinden birinin limana ulaştığını duymuş. Haberin doğru olup olmadığını öğrenmek için yola çıkmadan ilkin kızlarına, dönüşte size ne armağan getireyim, diye sormuş. Açgözlü iki kardeşin neşeleri derhal yerine gelmiş.

“Elbiseler ve mücevherler!” isteriz demişler.

“Peki ya sen Güzel?” diye sormuş tüccar.

“Bir gül. O bana yeter,” demiş Güzel.

Birkaç gün sonrasında tüccar evine dönmek suretiyle mutsuz mutsuz yola koyulmuş. Gene yoksulmuş, şundan dolayı son gemiden ona kalan paraları da dolandırıcılara kaptırmış. Akşam karanlığı bastırırken bir ormana varmış. Orman hem karanlık, hem de soğukmuş. Şimşekler çakıyor, rüzgâr yerden karları havalandırıyormuş. Uzaklardan kurtların uluma sesleri geliyormuş.

Tüccar nereye gittiğini bilmeden atıyla beraber karların üstünde bata çıka saatlerce yol almış, derken birden ileride pencerelerinden dışarı parlak ışıklar sızan son aşama güzel bir şato görmüş. Fakat bu oldukca acayip bir şatoymuş, şundan dolayı şöminelerinde harıl harıl ateş yanmasına, tüm odaları gün şeklinde aydınlık olmasına karşın ortada kimsecikler yokmuş. Tüccar seslenmiş, seslenmiş, yanıt veren olmamış. Sonunda, beklemenin bir anlamı olmadığını anlayınca, atını ahıra bağlamış ve salondaki uzun masanın üstünde hazır bekleyen yemeği yemiş. Sonrasında bir yatağa yatıp uyumuş.

Sabah uyandığında onun için bırakılmış yeni giysiler bulmuş yanı başlangıcında. Aşağıda da güzel bir kahvaltı onu bekliyormuş.

“Bu şato, bana acıyan iyi kalpli bir periye ait herhalde,” demiş tüccar.

“Ona bir teşekkür edebilseydim keşke.”

Tüccar şatodan ayrılırken, bahçedeki gülleri farklıymış. ‘Hiç yoksa Güzel’e verdiğim sözü yerine getireyim,’ demiş içinden. Güllerden birini koparmış. Fakat koparır koparmaz müthiş bir kükremeyle inlemiş her yan. Çalıların arkasından korkulu görünüşlü bir canavar çıkmış. Öylesine korkunçmuş ki, tüccar neredeyse  korkusundan bayılacakmış.

“Seni değer bilmez adam!” diye kükremiş Canavar. “Hayatını kurtardım! Seni besledim, giydirdim! Sen kalkmış güzel güllerimi çalıyorsun. Hemen ölmeyi hak ettin!”

Tüccar Canavar’ın karşısında diz çökmüş. “Gülü kızlarımdan birine götürecektim efendim,” demiş.

“Ben efendi falan değilim, bir Canavar’ım,” diye hırlamış mahluk. Sonrasında tüccarın tepesine dikilmiş. “O değerli kızlarına gelince… Git, sor bakalım onlara, hayatına karşılık içlerinden biri gelip benimle birlikte yaşar mı? Bu teklifimi kabul eden olmazsa, üç ay içinde öleceksin.” Tüccar gün ışığıyla aydınlanmış ormanın içinden, mutsuz bir halde atını sürüp evine dönmüş. Evde iki egoist kız kardeş babalarının başından geçen korkulu maceraları dinlerken kıllarını bile kıpırdatmamışlar. Babaları onlara kıyafet ve mücevher getirmedi diey küplere binmişler. Fakat Güzel onlar şeklinde yapmamış.

“Baba, izin ver ben gideyim,” demiş asla tereddüt etmeden.

“Tabii sen gideceksin, suç senin,” demiş kardeşleri. “Gül isterim diye tutturmasaydın, Canavar babamızı öldürmeyi düşünmeyecekti.”

Üç ay geçince tüccar şatoya Güzel’le beraber gitmiş. Her şey orayı ilk görmüş olduğu gibiymiş: etrafta gene kimsecikler yokmuş, sofra hazırmış. Yiyeceklerini yemeyi  bitirdiklerinde Canavar ortaya çıkmış. Güzel korkusundan tir tir titremeye başlamış, şundan dolayı Canavar babasının anlattığı kadar korkunçmuş, hatta daha da korkulu!

“Buraya kendi isteğinle mi geldin?” diye sormuş Canavar.

“Evet,” demiş Güzel.

“O zaman baban sabah olunca buradan gidecek ve bir daha buraya hiç gelmeyecek.”

Sabah olup da babası gidince Güzel tek başına kalmış. Ilkin bir süre ağlamış, fakat sonrasında görmüş olduğu rüyayı hatırlayıp birazcık olsun rahatlamış. Rüyasında bir peri, “Üzülme, babanın hayatını kurtarmak için gösterdiğin bu cesaret karşılıksız kalmayacak,” demiş ona.

‘Belki de bu yaşama alışırım,’ diye düşünmüş, neşesi yerine gelmiş azıcık. Bahçede dolaşmış, güllere bakarken içi hüzünle dolmuş. Sonrasında şatonun içini gezmiş. Oda kapılarından birinin üstünde adının yazılı bulunduğunu görünce oldukca şaşırmış. Kapıyı açıp içeri bakmış. Oda tam istediği şeklinde döşeliymiş, kitaplarla, müzik aletleriyle doluymuş.

‘Canavar beni burada rahat ettirmeye çalıştığına gore, bana zarar vermez herhalde,” diye düşünmüş Güzel. Sonrasında bir kitap almış eline. Kitabın üstünde altın yaldızla, “Sevgili Kraliçem. Her isteğin emirdir benim için,” diye yazıyormuş.

“Şu anda babamı görebilseydim keşke!” demiş Güzel yüksek sesle Bunu der demez odanın öte ucundaki aynada babasının görüntüsü belirmiş. Böylece Güzel’in yalnızlık duygusu ve ev hasreti birazcık olsun geçmiş.

O gece yemekte Canavar ortaya çıkmış. “Seni izlememe izin verir misin Güzel?” diye sormuş.

“Buranın sahibi sizsiniz,” demiş Güzel.

“Hayır,” demiş Canavar. “Şatom senin emrindedir. İstersen hemen giderim.” Canavar bir an duraksamış. “Yalnız bir şey soracağım. Beni çok mu çirkin buluyorsun?”

Güzel ne diyeceğini bilmemiş ilkin. Sonrasında başını kaldırıp Canavar’a bakmış. “Bunu söylemek istemezdim, ama doğruyu söylemem gerek. Evet, çirkin buluyorum,” demiş.

Güzel, yemeğini bitirince Canavar, “Benimle evlenir misin?” diye sormuş.

“Hayır Canavar, asla,” demiş Güzel.

Canavar derin bir iç geçirirken çıkardığı ses, tüm şatoda yankılanmış. Her gece saat dokuzda Canavar konuşmak için Güzel’in yanına geliyormuş. Güzel, gün
geçtikçe Canavar’a alışmaya başladığını farklıymış. Hatta geç kaldığında onu merak bile ediyormuş. ‘Keşke,’ diyormuş, ‘bu kadar çirkin olmasaydı! Keşke ikide birde bana evlenme teklif etmeseydi! Çünkü Güzel, Canavar’ın, evlilik teklifini geri çevirdiğinde çıkardığı o sesten oldukca korkuyormuş.

Canavar bigün, “Beni sevmeyebilirsin ama, beni bırakıp gitmemeye söz vermelisin,” demiş. Her günü birbirine benzeyerek üç ay bu şekilde geçmiş. Derken bigün Güzel aynada babasının hasta bulunduğunu görmüş. Derhal Canavar’a babasına bakmak için eve gitmek istediğini söylemiş. “Gidebilirsin, Güzel,” demiş Canavar. “Fakat geri dönmezsen kederimden öleceğimi biliyorsun, değil mi? Korkarım ki, babanın yanında kalmak isteyeceksin ve dönmeyeceksin. Fakat eğer fikrini değiştirir de dönmek istersen, yüzüğünü yatağının tarafındaki sehpaya koyman kafi. Sabah olduğunda şatomda açacaksın gözlerini.”

“Yedi gün sonrasında döneceğim, söz,” demiş Güzel.

Ertesi sabah Güzel, babasının evinde, kendi yatağında açmış gözlerini. Babası onu karşısında görünce oldukca sevinmiş, kendini daha iyi hissetmiş. O gün öğleden sonrasında, kısa süre ilkin evlenmiş olan kız kardeşleri babalarını ziyarete gelmişler. Eve geldiklerinde babalarının biricik kızını karşılarında görünce kıskançlıktan ve öfkeden çatır çatır çatlamışlar.

“Dinle!” demiş iki kardeşten biri. “Ona bir oyun oynayalım. Burada bir hafta daha kalmasını sağlayalım. O zaman Canavar gelip onu öldürür.” Bağırıp çağırıp onu kötülemek yerine, iki kardeş gözlerine soğan sürüp Güzel’in karşısına yaşlı gözlerle çıkmışlar ve ondan ayrılmak istemedikleri için ağladıklarını söylemişler. Güzel yedi gün daha kalmaya söz vermiş. Oldukca geçmeden Güzel, Canavar’ı babasını özlemiş olduğu kadar özlediğini farklıymış. Bigün rüyasında Canavar’ı şatonun bahçesinde kaskatı ve cansız yatarken görmüş. Uyandığında, ‘Benim yaptığım düpedüz acımasızlık!’ diye düşünmüş. Derhal yüzüğünü parmağından çıkarıp, başucundaki sehpanın üstüne koymuş. Sabah gözlerini Canavar’ın şatosunda açmış.

O günün akşamı Canavar’ı beklemiş. Saat dokuz olmuş. Canavar gelmemiş. Dokuzu çeyrek geçmiş, ortalarda yok. Birden kaygı içinde koşa koşa şatodan bahçeye çıkmış. Canavar bahçede boylu süresince yatıyormuş. ‘Onun ölümüne neden oldum!’ diye düşünmüş Güzel. Derhal ona sarılmış. Canavar’ın kalbi hâlâ atıyormuş!
“Artık dönmezsin diye düşündüm. Yemeden içmeden kesilip ölmeye hazırlandım,” demiş Canavar fısıltılı bir sesle.

“Ama ben seni seviyorum Canavar!” demiş Güzel. “Seninle evlenmek istiyorum.”

O anda garip bir şey olmuş. Birden sanki şato daha bir güzel, daha bir ışıltılı hale gelmiş. Güzel bir süre etrafına bakınmış, sonrasında yeniden Canavar’a çevirmiş başını. Fakat Canavar yerinde yokmuş. Yatmış olduğu yerde şimdi genç ve yakışıklı bir prens duruyormuş.

“Ben Canavar’ı istiyorum,” diye ağlamaya başlamış Güzel. Prens bu sırada ayağa kalkmış.

“Canavar benim,” demiş. “Kötü bir peri bana büyü yapmıştı. Beni yüzüne bakılamayacak kadar çirkin bir yaratığa dönüştürmüştü. Bana benimle evlenmek istediğini söylemeseydin, hayatımın sonuna kadar öyle kalacaktım.”

Prens Güzel’i şatoya götürmüş. Şatoda Güzel, babası ve rüyasında görmüş olduğu iyi periyle karşılaşmış.

“Gösterdiğin cesaretin ödülünü aldın,” demiş iyi peri Güzel’e.

Peri büyülü değneğini sallamış. Birden şatodaki hepimiz Prens’in topraklarında bulmuş kendini. Orada halk coşku ve alkışlarla karşılamış Prens’i. Oldukca geçmeden Güzel ve Canavar evlenmişler. Dünyanın gelmiş geçmiş en mutlu Prens ve Prensesi olmuşlar.

Tepkinizi öğrenebilir miyiz?

Sevimli Sevimli
22
Sevimli
Üzüldüm Üzüldüm
38
Üzüldüm
Zekice Zekice
16
Zekice
Süper! Süper!
39
Süper!
Oyhşş Oyhşş
30
Oyhşş
Aman Tanrım! Aman Tanrım!
21
Aman Tanrım!
Hıh Hıh
17
Hıh
Şaşırdım Şaşırdım
7
Şaşırdım

Yorum 0

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güzel ve Çirkin Masalı