Üç iyi Arkadaş Hikayesini Oku

Naz Ferniba'nın yazdığı 3 iyi arkadaş hikayesini okuyorsunuz.


Üç İyi Arkadaşın Hikayesi

Bugün seni özledim sevgili aynacık. Derhal akşam olsun istedim. Bundan dolayı benim için hazırladığın güzel masalları özlemiştim. Çağırdım çağırdım, gelmedin. Şöyler misin, masallar hep gece olunca mı okunmalı? Ve aynacık ay gökyüzüne çıkar-çıkmaz, soluğu padişah kızı’nın yanında almış. Masalı anlatmaya başlamadan ilkin ona şunları söylemiş: Masallar gecenin karanlığında yaşar. Hem uyumadan ilkin anlatılsın ki güzel rüyalar göresin.

Haydi şimdi dinlemeye başla… Baratis adındaki bir ülkede kış mevsimi fazlaca uzun geçermiş. O şekilde soğuk olurmuş ki; ilkbahar asla gelmeyecek sanılırmış. Artık insanoğlu soğuk gecelerden sıkılırlarmış. Yakarma ederlermiş. Sıcak günlerin gelmesini isterlermiş. Bahar gelir-gelmez de insanoğlu kendilerini sokağa atarlarmuş. Kırlarda gezintiye çıkarlar, çiçek toplarlarmış. Çocuklar tüm kış süresince dışarıda oynauamadıkları oyunların tadını doya doya çıkarırlarmış. Kışın donan nehirler, gürül gürül aköaya başlarmış. Boyunlarını büken ağaçlar gökyüzüne doğru uzanırlarmış.

Şu demek oluyor ki ilkbahar tüm güzelliğiyle gelirmiş insanların arasına. İşte bu ülkede uzun kış mevsiminin peşinden bu güzel baharlardan birisi çıkagelmiş. Çoluk-çocuk insanoğlu kendilerini sokaklara atmışlar. Bu insanoğlu içinde üç tane can-ciğer dost varmış. Bunlar da tabîatın tadını çıkarmak için yemyeşil dağlara tırmanmaya başlamışlar. Konuşa konuşa yürüyorlar, ağır ağır ormanın derinliklerine dalıyorlarmış. Bir süre sonrasında bitkinlik hisseden bu üç dost dev gibi bir çam ağacının gölgesine oturmuşlar. Azca ileride usulca akan bir derenin şırıltısını duyuyorlarmış.

Bahar yeli yaprakları hafifçe hafifçe sarsıyormuş. Bu üç dost söyleşi ederken, birisinin eline çiviye benzer bir şey batmış. Elini kanatan şeyi merak eden adam toprağı sıvazlarken birden demir bir kapak yerinden oynamış İyice meraklanan adam kapağın altında ne işe yaradığını öğrenmek istemiş ve kapağı kaldırmış. Bir de ne görsünler, içeriye doğru uzanan karanlık mı karanlık daracık bir yol çıkmış ortaya. Ilkin ürkmüşler karanlıktan. İçeri girmekten çekinmilşer. Fakat bir cesaret gelivermiş üstlerine başlamışlar yürümeye. Yirmi adım sadece yürümüşler, birden jarşılarına üç adam uzunlukta bir kapı çıkmış. Korkarak itmişler kapıyı. Bu kapı, büyük bir odaya açılıyormuş. Üç dost şaşkınlıklar içinde kalmışlar. Sanki odanın içinde güneşten bir parça varmış. Parıl parıl parlıyormuş oda. Çil çil altınlar, küme küme duruyorlarmış yerlerde. Yakutlar, elmaslar, inciler… Çılgına dönen adamlar öücevherlerin içine atmışlar kendilerini. “Zengin olduk, zengin olduk” diye bağırıyorlarmış. Bir süre sonrasında yorulmuşlar ve bir köşeye oturmuşlar.

Birisi;

– Bu mücevherleri iyi mi taşıyacağız, diye sormuş. Diğeri ibir düşünce atmış ortaya:

– Ben şehre gideyim. Siz burada bekleyin. Atları alıp derhal dönerim. Sonrasında da hep birlikte yola koyuluruz. Bu düşünce kabul edilmiş. İkisi beklemeye başlamışlar, üçüncüsü şehre doğru yola çıkmış. Giderken aklına o şekilde fena düşünceler girmiş ki; dostlarını öldürmeye karar vermiş. Şu şekilde düşünmüş: – Niçin o denli parayı üçe böleyim ki? Paranın tamamı benim olabilir. Bu düşünceden bir türlü vazgeçemiyormuş. Eve varınca karısına;

– Artık fazlaca varlıklı olacağız, demiş. Derhal tencereler dolusu yiyecek hazırla. Dostlarım acıkmıştır. Onlara götüreceğim. Ben çarşıya gidiyorum, almam gerekenler var. Adam evden çıkmış, tanımış olduğu ne kadar şahıs var ise tek tek ziyaret etmiş. Atlarını bir süre için ödünç almış. Eve dönerken güçlü bir zehir satın almayı da unutmamış. Heyecanla eve gelmiş, karısının yiyecekleri hazırladığını görünce daha bir coşku kaplamış yüreğini. Karısı görmeden cebindeki zehiri çıkarmış, yiyeceklere koyup bir güzel karıştırmış. Daha çok vakit kaybetmeden yiyecekleri yanına almış ve atlarla yola çıkmış. Giderken de düşüncelere dalmış:

– Şimdi dostlarım ne fazlaca meraklanmışlardır. Pek de acıkmışlardır. Kimbilir iyi mi da yiyecekler bu leziz yiyecekleri. Ben de onları seyredeceğim. Yaşasın hazinenin tamamı benim olacak. İkisini de öldüreceğim. Fakat hazinenin yanında kalan iki arkadaşı da boş durmamışlar. Onların da akıllarında fena düşünceler gezinmekteymiş. Aralarında şöyleki konuşmuşlar:

– Gelir-gelmez onu öldürmeliyiz. Niçin hazineyi üçe bölelim ki? İkiye böleriz daha fazlaca paramız olur. Heyecanla bekliyorlarmış. Biri kapının sağ köşesine, diğeri kapının sol köşesine yerleşmiş. Saatler geçmiş aradan ve nihayet atların nal seslerini duymuşlar. Adam da arkadaşlarına seslene seslene geliyormuş:

– Ben geldim. Güzel güzel yemekler getirdim size. İçeriden luk çığlıkları yükselmiş, fakat yerlerinden kımışdamamışlar: – Hoşgeldin, sevgili dostumuz. Gözümüz yollarda kaldı. Nerelerdeydin? Bizi merakta bırakman asla doğru değil. Adam yavaş yavaş odaya doğru yürümüş. Tam kapının ağzına gelmiş ki; ikisi birden insanın üstüne atlamışlar. Bir çırpıda öldürüvermişler dostlarını. üzülmemişler bunu yaptıkları için. Güle-oynaya yiyecekleri önlerine çekmişler. Başlamışlar afiyetle yemeye. Fakat pek kısa bir aradan sonrasında zehir tesirini göstermiş. İkisi de ne işe yaradığını anlayamadan son nefeslerini vermişler. Böylece hazineye üçü de sahib olamamış. Açgözlülükleri yüzünden hazinenin tamamını kaybetmişler. Paylaşmanın ne kadar güzel, insanları sevmenin ne kadar yüce bir duygu bulunduğunu hiçbir vakit öğrenemedikleri için canlarından olmuşlar. Bu hayatta paradan güzel o şekilde fazlaca şey var ki…

Masalın yazarı; Naz Ferniba

Tepkinizi öğrenebilir miyiz?

Sevimli Sevimli
7
Sevimli
Üzüldüm Üzüldüm
10
Üzüldüm
Zekice Zekice
8
Zekice
Süper! Süper!
16
Süper!
Oyhşş Oyhşş
6
Oyhşş
Aman Tanrım! Aman Tanrım!
3
Aman Tanrım!
Hıh Hıh
6
Hıh
Şaşırdım Şaşırdım
6
Şaşırdım

Yorum 0

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Üç iyi Arkadaş Hikayesini Oku