Yakışıklı Geyik Hikayesini Oku

Serdar YILDIRIM'ın Yakışıklı Geyik hikayesini okuyorsunuz.


Tibet munçağının Hani isminde bir papağanı vardı. Munçak, Hani’yi satmak istiyordu fakat kimse Hani’yi almaya yanaşmıyordu. İşte, azca ilkin tavşanın biri Hani’yi satın almak istemiş fakat Hani olur olmaz yerde söze karışarak bu satışı engellemişti. Tavşan gittikten sonrasında, onların içinde şu konuşma geçti: “ Kızma be Munçak..Ne olmuş şu demek oluyor ki iki çift de söz biz ettiysek. Ben bir tek kendimi tanıtmaya çalıştım. Bunun için çeşitli mevzularda düşünce ileri sürüp, yorum yaptım. Kime ne ziyanı var benim fikirlerimin. Beyinsel fonksiyonlarımın bir ürünü bu fikirler, şu demek oluyor ki işleyen beyin düşünce üretiyor, düşünce söz şeklinde ağızdan çıkıyor. Hem tavşan beni beğenmediğinden değil, seninle olmam oldukca daha yararlı olacağı için, beni satın almadı ve tavşan beni satın almadı diye bana kızmak hakkına haiz değilsin. “ Bunun üstüne Munçak, Hani’nin bulunmuş olduğu kafese sarıldı: “ Canım Hani, seni satmak benim zoruma gitmiyor mu sanıyorsun? Yüreğim parçalansa da seni satmaya mecburum. Tavşan oldukca zengindi, süper para teklif etti. Bir ev alır, içini dayar döşer, kalanla iş kurardım, hayatım kurtulurdu. Keşke her söze limon sıkıp tavşanı vazgeçirmeseydin. “ “ Tamam, Munçak. Beni sevdiğini ispatladın. Şimdi bir adım geriye git de, havasız kalmaktan kurtulayım. İki adım demedim yakışıklı geyik, bir adım dedim. Bir adım ileri gelirsen söyleyeceklerimi daha yakından dinlemek ve daha iyi idrak etmek şansına kavuşursun. Eee ne diyordun, beni satıp dayalı – döşeli ev alıyordun, iş kuruyordun. Ya ben ne oluyorum? “ “ Ne demek, ben ne oluyorum? Sen varlıklı birinin yanına gidiyorsun ve lüks içinde yaşıyorsun. Yeni sahibin bir ihtimal seni altın bir kafese koyar. Yaşamın değişmiş olur, gerçek mutluluk neymiş öğrenirsin. “ “ Altın kafes ve gerçek mutluluk. Altın kafesi anladım da, gerçek mutluluk ne demekmiş? Şu mutluluk denen olgunun gerçeği iyi mi oluyor? “ “ Bak Hani, şimdiye kadar neşeli olduğumuz, mutlu olduğumuz zamanlar vardı. Arada mutsuz olduğumuz durumlar da bulunuyor. Kimi zaman ne mutluluğu, ne mutsuzluğu düşünmeden yaşarız. İşte, bu mutluluk imgesel mutluluktur; bir görünür, bir yok olur.

Gerçek mutluluk ise, süregelir şu demek oluyor ki hep mutlu olursun. “ “ Varlıklı tavşan beni almış olsaydı, altın kafese koymuş olsaydı, en güzel yiyeceklerle besleseydi gerçek mutluluk neymiş öğrenemezdim, bu sebeple sen yanımda yoksun diye mutsuz olurdum. “ Hani’nin bu şekilde hitabı üstüne Munçak derinden etkilendi. İçi cız etti. Onu satarsam mutsuz olacak, diye düşündü. Satmasa ne kaybederdi? Yatacak yeri vardı. Yiyecek, içecek ormanda boldu. Hem Hani şeklinde bir dostu arasan bulamazdın. Söyledikleri ise, yabana atılır cinsten değildi. Anlayana oldukca şey öğretirdi. Munçak, seni satmaktan vazgeçtim diyince Hani bir sevindi, bir sevindi ki, sormayın. Aradan aylar geçti. Sonbaharın son günleriydi. Havalar soğumaya başlamıştı. Tibet Dağları’nda yaşayan geyiklerin bölge temsilcilerinin toplanıp, kış için lüzumlu hazırlıkları konuşacakları gün gelmişti. Toplantı alanına geyikler üçlü gruplar halinde geliyordu. Munçak ise, Hani’yi mağarada bırakmıştı. İki arkadaşıyla beraber toplantı alanına ulaşınca geyiklerin sevgi gösterisiyle karşılandı. Munçak birazcık sonrasında toplantı başkanlığı için aday bulunduğunu deklare etti. Hani mağaranın haricinde gürültüler duydu. Kulak kabarttı.

Pek oldukca ayak sesi gittikçe yakınlaştı ve duruldu. Artık tek bir ses duyuluyordu. O da, bir insan sesiydi. Ses özet olarak, geyiklerin yaptıkları toplantının basılacağını ve tüm geyiklerin kurşunlanacağını söylüyordu. Gelenler, otuz dakika sonrasında gidince, Hani toparlandı. Bunlar fena insanlardı. Bir kırım yapacaklardı. Oysa Munçak giderken neşeliydi. Başkan seçilirim diyordu. Munçak ölmemeliydi, hiçbir geyik ölmemeliydi. Yazıktı onlara. Kırım olmayacaktı. Kafesten çıkar, uçarak gider, duyduklarını söyler, onları kurtarırdı. Hani oldukca uğraştı demir kafesin kilidini kırmak için. Kanatlanıp kanatlanıp kafesi taş duvara çarptı. Her tarafı yara-bere içinde kaldı. Tüyleri birer birer kopup yere düşüyordu. Hani’nin bu inanılmaz güç gösterisine kilit dayanamadı ve kırıldı. Hani kafesten fırlayıp, mağaranın dışına çıktı. Fakat Hani bir türlü uçmayı başaramadı. Desteğe koşamadı. Bunda Hani’nin kafeste doğup büyümesinin görevi vardı. Esasen Hani yaşamı süresince asla uçmamıştı. Fena insanların yapmış olduğu kırım korkulu oldu. Geyiklerin bir çok toplantı alanında can verdi. Yalnız Munçak ve dört Barasinga geyiği kurtulmayı başardı. Munçak, Barasinga geyikleriyle beraber, mağaraya ulaştığında Hani’yi bulamadı. Demir kafes yerde, kilidi kırılmış, mağara Hani’nin güzelim tüyleriyle doluydu. Munçak dışarı çıkınca ayak izlerini fark etti. İnsanların ayak izlerini. Oysa bu izler mağarada yoktu. İzler aşağıdan geliyor, toplantı alanına doğru gidiyordu. Demek ki, insanoğlu burada mola vermişlerdi ve Hani konuşmaları duyup desteğe gelmek amacıyla kafesin kilidini zorlukla kırmıştı. Hani uçamazdı, desteğe gelemezdi, o süre neredeydi? Munçak ilkin Hani’yi bulacak ve sonrasında başarılması olanaksız şeklinde görünen planını uygulayıp, tam toplantı başkanı seçildiği anda ortalığı kan gölüne çeviren, masum geyikleri katleden insanları cezalandıracaktı. Munçak, ayak izlerini takip ederek, Hani’yi buldu. Esasen fazla uzağa gidememiş, birazcık ilerdeki çalıların dibinde baygın yatıyordu. Yaraları sarıldıktan sonrasında mağaraya bırakıldı. Munçak ve Barasinga geyikleri gece yarısı toplantı alanını rahatça görebilecekleri bir tepeye çıkarak durum değerlendirmesi yaptılar. İnsanlar, çadırlarda uyuyorlardı. Yalnız üç nöbetçi bırakmışlardı. Munçak işin bu gece bitmesini istiyordu. Fakat Barasinga geyikleri yarın öğle vakti, gündüz gözüyle diyorlardı. Munçak, onlarla fazla tartışmadı. Tamam, sizin dediğiniz olsun, diyerek sözü bağladı. Sonrasında geyikler bir mağaraya girip yattılar. Barasinga geyikleri uyur, Munçak uyumazdı.

Sükunet içinde mağaradan çıkarak, toplantı alanına geldi. Nöbetçileri kollayarak çadırlara yaklaştı. Üstün koku alma enerjisini kullanarak cephanelik çadırını buldu. Kapıdaki nöbetçiyi bayıltarak çadıra girdi. Dinamit dolu çantayla bir kutu kibrit alarak firar etti. Munçak tepeye çıktı. Oradaki gölün toplantı alanına bakan yamaçlarındaki kayaların arasına dinamitleri yerleştirdi ve fitili ateşledi. Birazcık sonrasında patlayan dinamitler büyük kaya parçalarını ve tonlarca suyu toplantı alanına indirdi. Munçak sabah olunca toplantı alanına şu şekilde bir baktı. Çadırlar yoktu, ortalıkta insan görünmüyordu. İnsanların hepsi ölmüş müydü? Sağ kalanlar var ise güvence peşine düşeceklerdi. O süre Barasinga geyiklerini yanına alarak tepenin arkasındaki bataklığa sığınacaktı. Munçak, Barasinga geyiklerini mağarada buldu. Onlar, gece yarısı yer sarsıntısı bulunduğunu zannetmişler ve dışarı çıkmamışlardı. Olanları Munçak’tan dinleyince oldukca kızdılar. Dördü birlik olup Munçak’ın üzerine yürüdüler. Munçak mağaradan kendini dışarı zor attı. Barasingalar, söz anlamıyordu. Amaç, hunharca öldürülen geyiklerin öcünü almak değil miydi? İşte, intikam alınmıştı. Bu nefret nedendi? Gündüz gözüyle esasen bir şey yapılamazdı.

Barasingaların belli bir planı yoktu. Güpegündüz eli silahlı onca insanoğlunun üzerine tekme-yumruk yürüyemezdin ya. Bol miktarda yiyip, bel bel bakınmakla intikam alınamazdı. Masum geyiklerin kanı yerde kalırdı. Birbiri ardınca patlayan silahlar anlam ifade etmeyen münakaşaya son verdi. Munçak ve Barasingalar, hızla tepeyi aşıp, bataklığa doğru kaçtılar. Peşlerinde büyük patlamadan sağ kalan üç insan vardı. Gözleri dönmüş, acımasız, katil ruhlu insanlardı. Bataklıkta Munçak’la Barasingalar içinde yeni bir ihtilaf çıktı. Barasingalar, üç insandan kaçmayı gururlarına yedirememişti. Onların silahları var ise bizim boynuzlarımız var diyorlardı. Geri dönerek saldıracaklardı. Munçak oldukca diretti dönmeyin diye fakat dinletemedi. Munçak’ın boş bulunmuş olduğu aniden onu bataklığın çamurlu sularına ittiler. Munçak ağır ağır bataklığa gömülürken, bir kez olsun yardım edin demedi. Tüm Barasinga geyikleri bu şekilde değildi fakat, bu dört terso iyi mi bir araya gelmişti, şaşkınlık!..Barasingalar, bataklığın çıkışında namlulara hedef oldular ve birer birer cansız yere serildiler. Aradan altı ay geçti. İnsanlar gitmiş, olanlar unutulmuştu. Papağan Hani iyileşmiş, uçmayı öğrenmişti. Munçak’ı arıyordu, neredeydi Munçak? Hani, bigün bataklıktaki ağaçların birinin üstünde dinleniyordu. Ötelerde bir geyik görmüş oldu. İster misin bu Munçak olsundu? Hani, coşku içindeydi, yakındaki bir ağaca kondu. Artık emindi, Munçak karşısındaydı. Hani, luk çığlıkları atarak, Munçak’la kucaklaştı. Munçak ise, Hani’ye asla beklemediği aniden kavuşmuştu. Olanı, biteni söyledi. Barasingalar tarafınca bataklığa itildikten sonrasında yaşamdan umut kestiğini söylemiş oldu. Bunun üstüne Hani: “ Peki, iyi mi kurtuldun? “ diye sordu. Munçak: “ Kurtulmadım, kurtarıldım…” dedi. “ Seni kim kurtardı? “ “ Su yılanı Rave. Dört metre uzunlukta, iri bir su yılanı. Beni tekrardan hayata döndürdü. Onunla oldukca iyi dost olduk. Kuvvetli bir karakter yapısına ve sağlam bir iradeye haiz. Ağzından kırıcı söz duyamazsın, yalan söylemez, fenalık bilmez. “ “ Rave şimdi nerede? “ “ Buralardadır. Kimi zaman benden ayrılır, şu şekilde bir dolaşıp geleyim, der gider. İki, üç saat ortada görünmez. Nereye gider, ne yapar bilmiyorum. “ “ Sorsan ya, dost neredeydin, diye. “ “ O kadarı da fazla. Hususi hayatına karışamam. Dostları, arkadaşları vardır, onların yanına gidiyordur. Herhalde tüm zamanını bana ayıracak değildi. “ “ Gel Munçak, takip edelim şu Rave’yi. Bakalım nerelere gidiyor, neler yapıyor? “ “ Takip edelim de, ayıp etmiş olmaz mıyız? Bir ihtimal bizim bilmememiz ihtiyaç duyulan durumlar vardır. Hem Rave, takip edildiğini fark ederse bizlere kızabilir. “ “ Kızmaz, kızmaz. Desteğe ihtiyacı olabilir Rave’nin, fakat bunu sana söyleyememiştir. Ansızın ortaya çıkarız, Rave sevinir. Eğer yanlış yapmışsak kabahat benim, seni ben zorladım. Sen beni kırmamak için, bu işe girdin. Tamam mı? “ “ Tamam değil. Senin önsezilerine güvenirim. Boşuna konuşmazsın. Serüven olsun diye hiçbir işe kalkışmazsın. Güvence Rave’nin desteğe ihtiyacı vardır. Dikkat ediyorum da, son günlerde daha azca konuşur oldu. Gittiği yerden dönünce hep düşünceli oluyor, dalıp gidiyor. Ben konuşuyorum, o dinliyor. Aradan birkaç saat geçmeden kendine gelemiyor. Rave’yi takip ederiz fakat bir şartla: Yanlışa düşersek kabahat ikimizin olur. “ “ Aslanım Munçak, seni seviyorum, şartını kabul ediyorum. “ Munçak sonrasında yaşamını borçlu olduğu su yılanı Rave’yi Hani ile tanıştırdı. Hani ilk anda çekindi Rave’den. ‘ Ne kadar kocamanmış. Falso yaparsak ve bir kızarsa yutar beni bu Rave ‘ diye düşündü. Plan, kusursuz olmalıydı. Rave hiçbir şeyin farkına varmamalıydı. Kolay değildi, Munçak ölümden dönmüştü. Daha tam olarak toparlanamamıştı. O, bataklıkta kısılıp duracak bir geyik olamazdı.

Bataklıktaki yaşam eski Munçak’tan pek oldukca şeyi alıp götürmüştü. Adım atması yavaşlamıştı, süratli koşamıyordu. Neredeydi o rüzgârla yarışan geyik? Zayıflamıştı azıcık, eskisi şeklinde heybetli değildi. Ek olarak boynuzunun biri ortadan kırıktı. Munçak, Barasingalar mağarada kendisine saldırdığında boynuzunun kırıldığını söylemişti. Munçak’ı bu işe fazla karıştırmadan Rave’nin durumunu araştırmalı, desteğe ihtiyacı var ise yardım etmeli, Munçak’ın Rave’ye can borcu ödenmeli ve Munçak’ı bataklıktan kurtarıp ormana götürmeliydi. İşte, o süre Munçak gene rüzgârla yarışırdı. Eğer Munçak isterse, tekrardan bir kafese girer, Munçak’ın onu iyi bir fiyata satmasını beklerdi. Yeter ki, Munçak bataklıktan kurtulsundu. Arkadaşlık söylediğin bu şekilde olurdu. Bigün Hani başının ağrıdığını söyleyerek bataklıktaki mağarada kaldı. Munçak ile Rave gezmeye çıktılar. Bir saat sonrasında Rave, şu şekilde bir dolaşıp geleyim, dedi ve Munçak’tan ayrıldı. Rave bataklık suyuna girdi ve yüzmeye başladı. Hani ise, gökyüzünde yükseklerde uçarak, Rave’yi izliyordu. O, bugün Rave’nin nereye gittiğini, ne yaptığını öğrenmeye kararlıydı. Rave uzun süre yüzdükten sonrasında minik bir adaya çıktı. Yanına kendi kadar bir su yılanı ve on tane yavru su yılanı geldi. İki saate yakın onların yanında kalan Rave, sonrasında geldiği yoldan Munçak’ı bıraktığı yere doğru yüzmeye başladı. Hani, Rave’den ilkin, Munçak’ı buldu. Olanları söyledi. Her şey apaçık ortadaydı. Rave eşini ve yavrularını görmeye gidiyordu. Munçak, Rave ulaşınca, artık ormana gitmek istediğini, ormanı özlediğini söylemiş oldu. Rave ısrar etti Munçak’a kal diye fakat Munçak, kati kararını verdiğini, gideceğini, ara sıra ziyarete geleceğini söylemiş oldu. Sonrasında Munçak ile Hani, Rave’ye bolca talih dileyerek ayrıldılar. Munçak ormanda birkaç ayda kendine geldi. Güçlendi. Süratli koşmaya başladı. Hem o şekilde süratli koşmaya başladı ki, Hani uçarak O’nu geçmekte zorlanıyordu.

SON. Masalın yazarı: Serdar YILDIRIM.


Tepkinizi öğrenebilir miyiz?

Sevimli Sevimli
8
Sevimli
Üzüldüm Üzüldüm
11
Üzüldüm
Zekice Zekice
16
Zekice
Süper! Süper!
16
Süper!
Oyhşş Oyhşş
26
Oyhşş
Aman Tanrım! Aman Tanrım!
12
Aman Tanrım!
Hıh Hıh
33
Hıh
Şaşırdım Şaşırdım
13
Şaşırdım

Yorum 0

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yakışıklı Geyik Hikayesini Oku