Vadideki Nine Hikayesini Oku

Nazife ÇİFÇİOĞLU'nun hazırladığı Vadideki Nine Masalı'nı okudunuz mu?


Su akar gider denize kavuşur.
Ay güneşi kovalar gece olur.

Masal ülkesinde bir telaştır adım atar: Padişah kızının bu geceki masalı hazır mıdır? Aynacık nerede? Hadi acil edin. Uyku krallığı bizlerden ilkin davranırsa gücümüzü yitiririz.

Ve sevgili aynacık son anda nefes nefese bir masal ile gelir: Kusurumuza bakmayın prensesim. Ceylanları bir araya getirmek süre aldı… Adı kim bilir asla duyulmamış ülkenin birinde, bir delikanlı annesiyle birlikte yaşarmış. Minik bir dağ köyünde, küçücük evlerinde güzel günler ve güzel geceler geçirirlermiş. Sofralarından bolluk, yüzlerinden tebessüm asla tamamlanmamış olmazmış. Babalarını oldukca oldukca eskiden, delikanlı hemen hemen bir bebekken kaybetmişler. İşte o süre anne-oğul yalnız kalmışlar. Üzülmüşler, ağlamışlar; fakat yapabilecekleri bir şey yokmuş. Minik bir bahçeleri varmış küçük evlerinin önünde. Onu ekip-dikerle, onun yardımıyla karınlarını doyururlarmış. Ne azca diye yakınırlarmış, ne de daha oldukca olsun diye aranırlarmış.

Aradan seneler geçmiş. Çocuk, fidan şeklinde boy atmış, delikanlı olmuş. Fakat seneler annesinin enerjisini azaltıyormuş gitgide. Artık eskisi şeklinde bahçeye gidip çalışamıyormuş. Saçlarına aklar düşmüş. Dizlerinde derman kalmamış. Delikanlı da esasen onun yorulmasını asla istemiyormuş. Bahçenin ekimini tek başına hayata geçirmeye başlamış. Dağa da çıkıyormuş arada bir, odun kesmek için. Bu odunları eve getirir, soğuk günlerden onlarla ısınırlarmış. Artan odunları da şehirde satarlar üç-beş kuruş kazanırlarmış. Delikanlının anası artık iyice yaşlanmış. Güzel mi güzel, şirin mi şirin bir nine olmuş. Tatlı dilli, hoşsohbet bir ninecik… Komşuları onu pek severlermiş. Üzülmesine asla dayanamazlarmış. Delikanlı da istemezmiş tabiî annesinin üzülmesini. Ninecik yiyecek pişiremiyor, evi temizleyemiyormuş artık. Sürekli yalvarıyormuş:

– Bir tek oğlum var. Onun mutlu olmasını isterim. Ne olur, onun şeklinde iyi bir gelin ver bana. Bu evin neşesi eksilmesin. Güzel ninecik bu şekilde düşünmeye devam ederken birgün oğlunu yanı başına çağırmış. Düşüncesini söylemiş ona: Ey oğul, ben hiçbir iş yapması imkansız oldum. İhtiyaçlarımızı karşılayamayacak kadar yaşlandım. İsterim ki bir gelin gelsin, evimize çeki-düzen versin. Sen ne dersin oğul? Delikanlı annesinin söylediklerini bigün düşünmüş, iki gün düşünmüş… Sonun da onun da bakıma ihtiyacı olduğuna karar vermiş. Sonrasında da;

– Anneciğim sen iyi mi istersen öyleki olsun, demiş. Böylece iyi niyetli, tatlı dilli, güler yüzlü bir gelin talibi aramaya başlamışlar. Ninecik hanım hanımcık olsun istiyormuş. Oldukça geçmeden evin içinde üçüncü bir şahıs gezinir olmuş bile. Delikanlıyı evlendirmişler. Gelin hanım da artık o evin bir parçası olmuş çıkmış. Ilkin öyleki güzel geçiyormuş ki günleri. Gülüyor, eğleniyorlarmış hep birlikte. Sabah, oğul ile gelin bahçeye çeki-düzen veriyorlarmış. Sonrasında delikanlı odun kesmeye dağa gidiyormuş. Anası ile eşi kendisini beklediklerinden işini bitirir bitirmez evin yolunu tutuyormuş. Ne süre güneş kızarmaya başlasa, her şeyini toplayıp düşüyormuş yollara. Günler haftaları, haftalar ayları kovalamış. Mevsimler tek tek değişmiş. O eski güzel günler yavaş yavaş kaybolmaya başlamış. Artık bağrışmalar dökülüyormuş evin pencerelerinden dışarıya. Zavallı ninecik bu tartışmalara engel olabilecek hiçbir şey yapamıyormuş. Şu sebeple irdelemenin sebebi kendisiymiş. Gelin, sabah-akşam söylenir olmuş:

– Annene bakmak zorunda değiliz. Onu bu evden götür. Gitsin yanımızdan. Mutluluğumuza engel oluyor. İstemiyorum onu. Delikanlı sabırla; – Nereye gidecek? Onun benden başka kimsesi yok ki, diyormuş. Hem niçin gitsin? O, bizim annemiz. O, bizim en sevdiğimiz olmalı bu dünyada. Bir köşede oturmaktan başka hiçbir şey yapmıyor. Niçin onu istemiyorsun? Önüne yiyecek koymasan, günlerce aç kalabilir. Senden bir lokma istemez. Asla yakınma etmez. Nedir ondan alıp-veremediğin. Esasen yapabilecek gücü olsa ne senden bekler yardım, ne de benden. Fakat tüm bu laflara karşın gelin hanım, ısrarla ninenin gitmesini istiyormuş. Delikanlı bir gece annesinin yanına varmış. Tek tek söylemiş her şeyi:

– Anneciğim, beni affet. Karım senin bu evden gitmeni istiyor. Benim de artık ona gücüm yetmiyor. Ninecik kısık bir sesle; – Biliyorum evladım, demiş. Her şey den haberim var. Sen asla üzülme. Beni buradan çoook uzaklara götür ve bırak. Ben başımın çaresine bakarım. Beni bir korumuş olan çıkar. Delikanlı oldukca sevilmiş olduğu annesinden ayrılmayı asla istemiyormuş, fakat karısının sözlerini duymaktan da bıkmış. Bu yüzden bigün sabahın aydınlığı ortaya çıkmadan, horozlar yeni yeni uyanıyorken annesinin koluna girmiş ve beraber ağır ağır yürümeye başlamışlar. Evden bir ihtimal on, bir ihtimal yirmi kilometre, kim bilir daha çok uzaklaşmışlar. Bir vadiye gelmişler. Akşam olmak üzereymiş. Delikanlı annesine;

– Anneciğim, seni getirebileceğim tek yer burası, demiş. Beni affet. Ninecik yüzünde küçük bir tebessümle oğlunu uğurlamış:

– Hoşçakal evladım. Dertler sizden uzak olsun. Hep mutlu olun inşallah. Hadi yolun açık, yüreğin ferah olsun. Delikanlı, annesini akşam vakti o vadide bırakmış evine dönmüş. Günler geçmiş üstünden. Fakat içi bir türlü rahat etmiyormuş. Aklına fena fena şeyler geliyormuş, uykularından korkuyla uyanıyormuş:

– Kim bilir orada ne büyük kurtlar, yırtıcı hayvanlar vardır. Annemi kim bilir paramparça etmişlerdir. Karısına da söyleniyormuş:

– Yarın annemi bıraktığım yere gittiğimde, onu bulamayacağımdan inanırım. İstediğin oldu işte. Bunun için mutlusundur. Fakat ben annemi kendi ellerimle öldürdüm. Bunu iyi mi yapabildim, iyi mi senin sözlerinle annemi dağ başına attım! Karısı ise bu sözleri hiiiiç mi asla umursamıyor, duymazlıktan geliyormuş. Onun bu hâlini gören delikanlı daha bir öfkeleniyor, daha bir kendisine kızıyormuş. Ertesi sabah, delikanlı koşa koşa vadiye gitmiş. Bir taraftan da kendi kendine;

– Asla eğer olmazsa annemin kemiklerini toplayıp toprağa gömeyim, diye düşünüyormuş. Fakat delikanlı vadiye vardığında gözlerine inanamamış. O da nesi. Bu vadi sanki o vadi değil. Cennetten bir köşe olup çıkmış. Kurtlar yerine her yanda güzel gözlü ceylanlar geziniyormuş. Annesinin çevresinde dolaşıyorlar, onun dizlerinde uyuyorlarmış. Delikanlı heyecanla annesinin yanına koşmuş:

– Anne! Anne, şükürler olsun ki yaşıyorsun. Hâlâ buradasın! Güzel ninecik güler yüzle karşılamış oğlunu. Sevgiyle kucaklaşmışlar. Delikanlı merakla sormuş olanları. Ninecik de anlatmış:

– Sen gittikten sonrasında kucak kucak yakarma ettim. Sonrasında bu güzel hayvanlar geldi buraya. Beni asla yalnız bırakmadılar. Bana yiyecek getiriyorlar. Var git yoluna oğul, ben burada rahatım. Merak da etme. Delikanlı, anası her ağzını açtığında daha oldukca hayrete düşüyormuş. Şu sebeple anası konuşurken ağzından çil çil altın saçılıyormuş bölgelere. Güzel yüzünde güller açmış sanki. Her taraf mis şeklinde kokuyormuş. Gözlerine inanamamış. Birazcık daha oturmuş annesinin yanında. Sonrasında düşünceli düşünceli yola koyulmuş. İçi rahat, sevinçle dönmüş evine. Haberi karısına vermek için sabırsızlanıyormuş. Nihayet karısı tüm olanları öğrenince çıldırmış:

– Ne! Olması imkansız! Acele benim de annemi o vadiye götür. Kesinlikle o vadinin büyülü güçleri vardır. Benim de annemin ağzından çil çil altın dökülür. Ne oldukca varlıklı olacağım, bir düşün. Acele ol! Ne duruyorsun daha? Delikanlı annesinin ağzından dökülen altınlara şaşırmaktan vazgeçip karısının bu halini hayretle seyretmeye koyulmuş. Fakat diyecek söz bulamamış. Neler olacağını merak ederek karısının annesini de almış o vadiye götürmüş. Vadiye bıraktıktan sonrasında evine dönmüş. Ertesi sabah sabırsızlıkla karısı onu vadiye göndermiş:

– Şu keseleri de yanına al. Altınları doldur içine. Asla oyalanmadan geri gel. Altınlarıma bir ân ilkin kavuşmak isterim. Kim bilir ne kadar oldukca olmuşlardır. Köşklerde yaşayacağım artık. Görkemli bir şey bu. Hizmetçilerim olacak. Şu evin içinde yaşlanıp gitmekten kurtulacağım. Varlıklı olacağım, varlıklı! Karısı bu şekilde hayâl kura dursun, delikanlı vadiye doğru yola çıkmış. Fakat vadiye vardığında gördükleri onu oldukca korkutmuş. Vadi, o vadi değil sanki. Ceylanlar gitmiş yerine dev kurtlar gelmiş. Mutsuz bir halde eve dönmüş delikanlı. Karısına tüm gördüklerini anlatmış:

– Annen ölmüş. Kurtlar onu paramparça etmiş. Bulduğum parçaları toprağa gömdüm. Annemi görmedim. Orada değildi. Ceylanlar onu alıp kim bilir nereye götürdü. Karısı hiçbir şey söyleyememiş. Susmuş… susmuş… günlerce, aylarca tek kelime etmemiş. Ve tekrar da hiiiç konuşmamış

Masalın yazarı: Nazife ÇİFÇİOĞLU

Tepkinizi öğrenebilir miyiz?

Sevimli Sevimli
7
Sevimli
Üzüldüm Üzüldüm
3
Üzüldüm
Zekice Zekice
1
Zekice
Süper! Süper!
6
Süper!
Oyhşş Oyhşş
3
Oyhşş
Aman Tanrım! Aman Tanrım!
3
Aman Tanrım!
Hıh Hıh
1
Hıh
Şaşırdım Şaşırdım
1
Şaşırdım

Yorum 0

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Vadideki Nine Hikayesini Oku